16 yaşındaki genç kız ilk defa bir erkek tarafından beğenildiğini hissetmişti.
Ve o gün, bu beğenildiğini hissettiği erkek ona yemek teklif etmişti. Onunla ilk defa buluşacak olmanın heyecanını yaşıyordu. Kendine göre pek güzel sayılmazdı, ama hoşlandığı çocuk onu gerçekten beğeniyordu ve yemeğe çağırmıştı. Birlikte yemeğe çıkacakları gün, bütün gününü süslenerek geçirmişti. Akşam yemekte buluşmuşlardı, sohbetleri güzel başlamıştı. Yemek sırasında çocuk kıza; biraz daha zayıf olsan aslında daha çekici olabilirsin demişti. Yemekten aklında kalan tek bu söz olmuştu. Aslında çocuk ona bir kadının, ince belli ve zayıf olması gerektiğini söylemişti. Zayıflık kadını çok çekici bir hale getiriyor, demişti. Konuşmaları o gece yarısına kadar devam etti. Ama kızın aklı çocuğun söylediği o cümledeydi. İçinden hep daha zayıf olsaydım daha çekici olabilirim diyordu. Aslında ne kadar çabuk kilo verse o kadar etkili olurdu. Çünkü çocuğu kaçırmak, fırsatı kaçırmak istemiyordu. Artık akşamları yemek yemeyecekti. Böylece daha hızlı kilo verebilirdi. Çünkü akşam yemekleri ona daha fazla kilo aldırıyordu. Zayıflamayla ilgili kafasına artık çok fazla şey takmaya başlamıştı. Zayıflamayla ilgili düşünceler kafasında dolaşıp duruyordu, sıkı diyetlerle tam altı ay geçmişti. Altı ay içinde tam 20 kilo vermişti. Gününün büyük birçoğunu aynada kendine bakarak geçiriyordu. Ama hala beğenmiyordu. Hala istediği kadar zayıf değildi. Şuan 40 kiloydu ama hala basenleri vardı. Artık eskisi kadar hareketli değildi. Okula giderken zorlanıyor. Ara sıra çarpıntıları olmaya başlıyordu. O hoşlandığı çocuk da artık pek aklında değildi, onunla ilgili duygular zihninden kaybolmuştu, artık tek düşündüğü ne kadar zayıflayabileceği ve bir türlü yeterli zayıflıkta olmayan bedeniydi. Nefes alıp vermeleri de zorlaşmıştı. Acaba bu onun zayıflığından olabilir miydi? Bu düşünceler aklına gelse bile, hala zayıflama konusunda ısrarcıydı. Bir 3-4 kilo daha verse tam mükemmel olabilirdi. Ailesi bu duruma anlam veremiyordu. Ama ara sıra annesinin yaptığı yemeklerden yemek istiyordu. İştahı açılıyordu. İşte o günlerde hemen odasına gidip, pamukları ıslatıp onları yutuyordu. Pamukları yutmak, gerçekten onun iştahını kapatıyordu. Artık kadın reyonlarından kıyafet bulamıyordu. Çocuk reyonları tam ona göreydi. Artık çocuk reyonlarından kıyafet bulabiliyordu. Ama yine de hala basenleri ona fazla geliyordu. Yine çok sevdiği yemeklere dayanamıyordu ama artık onları kendi yiyemiyordu, anne babasına yedirmek istiyordu. Onlar yiyince sanki kendi yemiş gibi rahatlıyordu. Hayatı artık sadece kalori hesapları, bedeninin aynada yansımasını inceleme ve öğün hesaplamadan geçiyordu. Okula bile gidemez olmuştu, artık iyice halsizleşmişti, bir gün annesi yatakta onu baygın buldu. Hastaneye kaldırdılar ve onun için anoreksiya tedavi süreci başlamıştı.
.Bu vakada aslında tamamen çarpıtılmış bir beden algısını görüyoruz. Genç kız 40 kiloya düşmüştü. Göğüs kafesinin kemikleri sayılıyordu. Bacakları gerçekten normal kilodaki bir insanın kolları kadardı. Ama hala ona kilolu geliyordu ve basenleri olduğunu düşünüyordu. Aslında bizim gördüğümüz gibi görmüyordu bedenini. Beden algısı tamamen bozulmuştu.
Yeme bozuklukları arasında yer alan Anoreksiya nervozayı günümüzde sık sık duymaya başladık. Sanıldığının aksine anoreksiya modern çağın bir hastalığı değildir. Çok geçmiş çağlardan beri bu hastalığın varlığı kabul edilmektedir. Anoreksiya terimi iştah kaybına, nevroza ise duygusal nedenlere işaret etmektedir. Anoreksiya Nervoza da kişi normal vücut ağırlığına sahip olmayı reddetmektedir. Kişi kilo almaktan çok korkmakta ve kilo veriyor olması bu korkusunu azaltmamaktadır. Kişi, çok düşük kiloda olsa dahi kilo almamak için aşırı bir çaba harcanması vardır. Ayrıca kişinin beden biçimini nasıl algıladığıyla ilgili belirgin bir bozukluk vardır. Kadınlarda aşırı düzeyde zayıflama, mensturasyonların ardışık 3 kez olmamasına, mensturasyon dönemlerinin kaybolmasına ya da düzensizleşmesine neden olur. Çok fazla kilo kaybetmesine rağmen, kendini normal hatta bazen kilolu görebilir. Hastalar kilo kaybetmek için önce aldıkları gıdaları azaltma eylemine giderler. Ek kilo verme yöntemleri olarak da laksatif veya idrar söktürücü kullanabilirler ya da aşırı egzersiz yapma gibi yöntemler kullanabilirler. Yeme bozukluğu olan hastaların önemli bir bölümü 12- 35 yaş arası kadınlardır. Kadınlarda erkeklere oranla yirmi kat daha fazla gözükmektedir. Sosyo- kültürel olarak kilo vermenin onaylanması veya zayıf kişilerin daha çok beğenilmesi; mükemmeliyetçi obsesif (takıntılı), özgüveni az, sosyal olarak içe dönük olunması anoreksiyaya yakalanma olasılığını yükselten etmenlerdendir. Bu rahatsızlık psikiyatrinin en önemli ve en acil tedavisi gereken hastalıklarının başında yer almaktadır. Bu hastalık tedavi edilmediği takdirde; kalp sorunları, adet görememek, kemiklerde zayıflama, kas kütlelerinde kayıp, kan basıncında düşme, nabız ve solunum hızında yavaşlama, potasyum, kalsiyum ve magnezyum düzeylerinde düşüklük sonucunda ortaya çıkan hayati risk oluşturabilen metabolik tablolar oluşabilir.
Tedavide öncelik kişinin kilosunu sağlıklı düzeye gelmesini sağlamaktır. Hasta tedaviyi kabul etmiyorsa ve hastada ciddi metabolik rahatsızlıklar olduysa zorunlu hastaneye yatırılması gerekebilir. Hastane yatışı sırasında ve daha sonra ya da ayaktan tedavi süresince mutlaka psikoterapi uygulanması gerekir. Bilişsel davranışçı terapi, aile terapisi ve grup terapileri bu hastalıkta çok etkilidir. Özellikle aile terapisinin çok büyük olumlu etkileri olmaktadır. Çünkü bu rahatsızlığa yakalanan kişiler genellikle ailesiyle birlikte yaşayan genç kızlardır. O yüzden aile içinde olumlu bir iletişim sağlamak, aile içindeki işlev bozukluklularını ortadan kaldırmak ve aile sistemi içinde değişiklikler yapmak çok önemli noktalardır.